Latest Posts

CAMIN TARİHİ HİKAYESİ

By Kasım 11, 2017 , , ,

Cam,yüksek derecede ısıtıldığında yumuşayıp akıcı duruma gelen,soğuyunca ise katı bir hal alarak kullanılan bir maddedir. Cam,“Isıtıldığı zaman yüksek derecede akıcılık kazanan, akıtıldıkça ve soğutuldukça katılaşan, en sonunda
da durgunlaşan inorganik bir sistem” dır. “Cam kelimesinin tozu geçmişte cam yapımında kullanılan, Latince adı "glastum" olan bir orman çiçeğinin adından türediği tahminleri yaygındır. Diğer bir yaklaşım ise "cam" teriminin İngilizce (galcede)
"glas sun" kelimesinden, bu kelimenin söz konusu lisanlardaki anlamı olan "kehribar” dan geldiğidir”.Cam “ing. glass, Fr. verre, glace, Alm. Glas” olarak bilinmektedir.


    Doğal ve yapay olmak üzere ikiye ayrılan cam, yapay şekilde oluşturulmadan önce tabiatta doğal halde bulunmaktaydı. Bunlar; tektays (tektites), obsidyen (obsidian), purnıs (purnice), lekatelieriyt (lechatelierite) ve neceftaşı (kaya kristal) denilen, yüksek erime derecesine sahip camlardır.
 Lechatelierite; şimşeklerin biçimlendirmesi ile,
 tektites; meteorik kaynaklı göktaşından,
 purnice ise lav eriyiğinin sonucunda meydana gelmişlerdir.


Obsidyen ve neceftaşı en çok bilinen doğal camlardır. Volkanik patlamalar sonucunda oluşan obsidyen, kırıldığında yüzeyinde siyah ve parıldayan bir görünüm sergilemektedir.Obsidyen, içindeki oksitlerden dolayı, siyah, kahverengi, gri, kırmızı gibi değişik renklerde bulunmakla birlikte saydam,yarı saydam, renkli yada yarı renksiz şekilde yaygın olarak da görülmektedir. Geçmişte, bu doğal camdan sert olması nedeniyle mızrak ucu, ok ucu, bıçak ve çeşitli kesme araçları yapılmıştır. Bu da camın kesicilik özelliğinden yararlanıldığını göstermektedir. Neceftaşından ise, doğal
güzelliği sebebiyle daha çok yüzeyi taşla aşındırılarak süs eşyaları yapımında yararlanılmıştır. Bu kaya kristaller, altıgen prizmalar biçiminde olup, iri kuartz kristallidir.


 Yapay cam üretiminin geliştirilmesiyle, kaya kristal önemini yitirmiş ve zamanla sadece küçük süs eşyalarında kullanılmaya başlanmıştır. Tamamı doğal camdan olan ve günümüze ulaşan en eski çanak-çömlek formundaki   Romal
ılar tarafından çok kullanılan bu malzeme, İtalya ve diğer ülkelerde sanat alanında kullanılmıştır. Kalın görünümünden dolayı taşla aşındırma tekniğine uygun olması pek çok sanatçı tarafından benimsenmiş ve sanat yapıtları biçimine
mutfak gereçleri, M.Ö. 7000 yıllarına aittir. Sünger taşı ve Erzurum civarında bulunan Oltu taşı da doğal cama örnektir.



    Camın ilk olarak nerede, nasıl bulunduğuna dair kesin bir bilgi ve belge yoktur. Bu konu hakkında pek çok sav ileri sürülmüştür. Bunlardan bir tanesi, Romalı tarihçi Plinius’un (Pliny) anlattığı bir öyküdür. Buna göre Fenikeli denizciler,
Suriye’nin Prolemais bölgesinde bir kamp kurarak ateş yakarlar. Ateşin etrafına dizmek için taş arar, ancak çevrede bulamazlar. Bunun üzerine, gemilerinden soda bloklarını getirerek yaktıkları ateşin etrafına dizerler. Ateşi yaktıklarında, soda bloklarının, ateşin yüksek ısısyla eriyerek kuma karışıp, bir sıvı oluşturduğunu görürler. Bir başka sav da camın, seramikte kullanılan ‘sırlama’ tekniğinden
meydana gelme ihtimalidir. “Mısırlıların geleneksel seramik ve sırlama sanatından camcılığa geçtikleri söylenir. Seramik sırrının parçalanarak eritildiği, akıcı bir biçim aldığı zaman da cam gibi biçimlendirildiği sanılmaktadır.”  

 Yapay camın kullanımı ve kökeni halihazırda bilinmeyen olarak
düşünülmekte ise de arkeolojik buluntuların verdiği sonuçlara göre cam; bugün bildiğimiz anlamda ortaya çıkmadan önce M.Ö. yaklaşık 4. binde sır  olarak birçok merkezde kullanılmıştır.




Camın bağımsız bir malzeme olarak üretilmesi,
boncuk ve benzeri diğer takılar biçiminde kullanılması, M.Ö. 3. binden buyana Mezopotamya ve Mısır’da iyi bilinmektedir. Bu varsayımı destekleyen en erken cam buluntular; Güney Mezopotamya’daki Eshnunna (Tell Asmar) kazılarında ele geçen silindir biçimli ve açık mavi renkteki cam çubuktur ve M.Ö. 23.yy. dolaylarına tarihlenmektedir. Çubuk parçası, kazı raporlarına göre Geç Sargon Dönemi’ne (M.Ö. 23.yy.) ait
tabakalarda bulunmuştur.

 Camdan yapılmış en erken nesnelerden bir diğeri ise; bir Sümer şehri olan Eridu (Abu Shahrein) kazılarında bulunan ve en geç M.Ö.21.yy.’a tarihlenen, işlenmemiş durumdaki cam kütledir.Bu kütle de III.Ur Sülalesi’nden daha erken bir döneme (M.Ö.21.yy.’a) tarihlenmektedir.  Yukarıdaki en erken tarihli cam buluntuların yanı sıra M.Ö. Üçüncü bin tabakalarına ait Amik Ovası’ndaki Tell Cudeyde ve Nuzi (Yorgan Tepe) gibi merkezlerde de cam boncuklara rastlanmıştır
Arkiolojik buluntular sır,fayans(karo)ve bazı cam boncukların i.ö.4000 den itibaren üretildiği cam kapların ise m.ö. 2000 ortalarına kendini gösterdiği belirlenmektedir.Fayans adı ise genel olarak kalay sırlı seramiklere verilmekle birlikte eski mısır seramikleri de aynı isimle anılır.mısır seramiklerine benzer görüntüde etkiler saglayan mısır pastası denilen bol sodalı karışım pişince camlaşmakta ,bu çamurun reçetesinde yada fırın ısısında yapılan degişiklere bağlı olarak da camsı özellikleri artabilmektedir.mısır çamurunun ne cam,ne seramik olan yapısı göz önüne alındığında iki malzeme arasında bir köprü kurdugu görülmaktedir.



Camın kap şeklinde ilk ortaya çıkışı ise, M.Ö.16.yy. sonu ya da 15.yy. başlarına rastlar. Camın ilk yapıldığı yer olarak Mısır ileri sürülmüş ise de bugün artık bu tez geçerliliğini yitirmiş, ilk yapıldığı yerin Mezopotamya olduğu konusunda tüm otoriteler fikir birliğine varmışlardır. Mezopotamya’da bu döneme ait tarihtenmiş tabakalardan gelen cam kaplar Alalakh, Nuzi, Assur, Tell-Al-Rimah ve Ur’da bulunmuş örneklerdir. Bilinen en eski cam kap parçası Alalakh’tan (Tell Açana) gelir. Bu en erken tarihli parçanın yanı sıra, yine Alalakh’ta İ.Ö.15.yy ile 13.yy. arasındaki döneme tarihlenen tabakalarda ele geçmiş bir çok cam vazo parçası da bulunmaktadır.
 Kuzey Mezopotamya şehirlerinde yapılan kazılarda çıkan buluntular, iç-kalıp camların M.Ö. 16.yy.ın 2.yarısında ortaya çıktığını gösterir. Bu şehirler Assur, Nuzi, Ninive, Tell al-Fakar ve Tell al-Rimah (Irak), Tell Brak (suriye), Çağar Bazar
(Irak) gibi yerleşmelerdir. Bu dönemdeki bütün bu şehirlerin halkı, Hurri olan Mitanni krallığına bağlıdır. Arkeolojik deliller Kuzey Mezopotamya’nın yani, Hurri- Mitanni etki alanının bu buluşun merkezi olduğu konusunda odaklanmıştır
 M.Ö.15.yy.ın iç – kalıp camları çeşitli biçimlerde yapılmıştır. Örneğin Nuzi seramiklerine benzer uzun silindirik gövdeli, düğme dipli bardaklar, uzun boyunlu sivri veya düğme dipli armudi şişeler, kaseler vs. İç-kalıp camlarla çağdaş olarak, kalıpta yapılmış pandantifler ve boncuklar da görülür. Bunlar da iç-kalıp camlar gibi M.Ö.16.yy.ın 2.yarısında ortaya çıkarlar ve daha geniş bir alana yayılırlar.



kalıp tekniğini, ilerleyen zamanlarda ise döküm, pres, üfleme tekniklerini uygulamışlardır. Pres yöntemini 2-3 cm’lik para ve tiyatro bileti yapımında kullanmışlardır. Zamanla döküm tekniği gelişmiştir. Camdan heykeller, mozaikler ve rölyefler yapmışlardır. Mısır’da taş ve topraktan yapılan boncuklar cam ile kaplanmış ya da kil kabın içinde eritilen cam, bir ipin etrafına dolanarak cam boncuk oluşturulmuştur. Camdan oluşturulan bu boncuklar, altın ve diğer taşlarla bir görülüp değerli bir takı malzemesi haline gelmiştir. Süs amaçlı olan bu boncuklardan sonra, işlevsel maksatla kullanılan ufak boyutlu ürünler meydana getirilmiştir. Vazolar, değerli sıvıların saklandığı 5 -15 cm.’lik küçük saklama ürünleri bunlara örnektir. Bir süre sonra cam hamuru kullanmaya başlayan Mısırlılar, bu hamurun içine ilk kez, kolay eriyip, geç soğuması için soda eklemişlerdir. İlk kez yöntem olarak iç
Mısır ve Mezopotamyalılar M.Ö. 1500’lerde, çamurdan yaptıkları bir kalıbın etrafına, camı, ip gibi dolamış ve bu ipler, cam sıcakken üstüste gelip birbirleriyle kaynaşmıştır. Cam soğuduktan sonra içindeki kil çıkartılmış ve bu şekilde değişik formlarda kaseler, tabaklar elde edilmiştir. Zaman içerisinde, parfüm şişeleri, vazolar, tıbbi malzeme için cam kaplar üretilmeye başlanmıştır. Suriyeli ustalar ise cama, formu, cam iplerle vermektense, üfleme tekniğini kullanarak, camı biçimlendirmişlerdir.



 Kuzey Mezopotamya camcıları M.Ö. 15.yy.da cam yapımında önemli biradım daha atmıştır.Bu da mozaik cam tekniği ve damarlı cam yapımıdır. Hurri- Mitanni bölgesindeki Nuzi, Tell el Rimah ve Assur ile Güney Mezopotamya’daki Dur Kurigalzu (Aqar Quf) ile İran’daki Marlik mozaik tekniğinde yapılmış cam vazo örneklerinin ele geçtiği merkezlerdir. Hurri-Mitanni topraklarındaki M.Ö. II. Bin yerleşim merkezlerinde (Ninive, Nuzi, Assur, Tell el Rimah, Tell Brak, Chagar Bazar) cam vazoların ele geçmesi bölgenin camcılık tarihinin bu en erken evresinde bir merkez niteliği taşıdığını göstermiştir.
 Mezopotamya’da M.Ö.İkinci binde camın ve camcılığın varlığına yazılı belgeler olan tabletler de tanıklık etmektedir. Ninive kazılarında Asurbanipal Kütüphanesi’nde ele geçen ve cam yapımı ile ilgili Akadca metinleri içeren tabletler, bu yazılı belgeler içinde en önemli grubu oluşturmaktadır. Ayrıca Sümerce sözcüklerin Akadca karşılıklarının da verilmiş olması, önemli bir bilgi kaynağıdır. Hurri- Mitanni bölgesinde ilk cam vazoların üretilmesinden hemen sonra, Mısır’da da camcılık canlanmıştır. Mısır’ın en erken cam vazo buluntularının III.Thutmosis dönemine (M.Ö.1504-1450) ait oldukları, ancak, ülkede cam vazo formlarının standart hale gelmesinin ancak IV.Thutmosis döneminde (M.Ö.1425- 1427) gerçekleştiği belirtilmektedir. Mısır camcılığında başlangıçgelişim süreci içinde Mezopotamya’dan gelen etkilerin rol oynamış olabileceği belirtilmekte ise de, Mısır’daki cam vazo yapım geleneğinin Mezopotamya kaynaklı mı olduğu konusu hala tartışmalıdır. Ancak, iki ülke arasındaki ticari, teknolojik ve sanatsal etkileşimin varlığının kesin olduğu da kabul gören bir savdır.
  M.Ö.15.yy.ın ilk çeyreğinde III.Tutmosis’in önderliğinde Mısır
İmparatorluğu genişlemiş ve sınırlar Suriye’ye kadar dayanmıştır. Mısır’ın Asya’da yeni doğan endüstrinin ürünleri için bir Pazar olabileceği ileri sürülmekle beraber bu pazarın hür teşebbüs sonucu mu kurulduğu, yoksa camcıların savaş esiri olarak mı Mısır’a götürüldüğü tam olarak belli değildir. İ.Ö.II. Binde cam yapım ve camdan nesnelerin üretiminin kesin olarak saptanmış olduğu Hurri-Mitanni bölgesi ve Mısır’dan başka, Kıbrıs’ta da cam vazoların yapılmış olabileceği öne sürülmektedir.




   Öte yandan, Mykenae, Chios ve Girit’teki Palaikastro ve Knossos’da bulunan Steatit ve sabuntaşı kalıplardan, cam boncukların ve döküm küçük süs eşyalarının üretilmekte olduğu; Pylos’ta bulunan Linear-B tabletlerinde Myken dilinde “ cam anlamına gelen kyanos sözcüğüne rastlandığı da belirtilmektedir. Buna göre varlığı kanıtlanmış bir Myken camcılığından söz etmek olası görünmektedir.
M.Ö.1200 civarında Tunç Çağı’nın bitimiyle camcılık geriler. Mısır’da XXI. Hanedan döneminin başında az sayıda cam üretildiği görülür. Bir grup istisna dışında, rastlantı örneklerin bulunduğu XXVI. Hanedan’a kadar bu endüstri ölüdür.
 Batı Asya’da ise camcılık M.Ö.9.yy.dan itibaren canlanır. Daha önceki birkaç yüzyıl için kesin bir şey söylenemezta M.Ö. 1.bine ait en erken cam buluntular İran’daki Hasanlı’dan gelir.144 M.Ö.8. yüzyıl sonları 7. yy.ın başlarında iç-kalıp camların yapımı devam ederken, camcılar metal ön tiplere dayanan döküm camlar da yapmaya başlarlar. Bunların en önemlisi Gordion’da bulunan tabaktır. M.Ö.8.yy. sonlarına ait olan bu örnek, İslami dönemde de devam eden kesme cam zincirinin ilk halkasındadır. Gordion Tabağı Akamenit ve Hellenistik kaselerin ön tipini teşkil etmektedir.

Fazla tanınmayan, fakat hayli aktif olan bir cam yapım merkezi de Kuzey İtalya’dır. Burada M.Ö.7.yy.ın sonundan itibaren kaba, ama ilginç iç-kalıp kaplar yapılmaya başlanmıştır.
M.Ö.6.yy.dan sonra Doğu Akdeniz’deki iç-kalıp cam yapımı, Grek sanatının seramik biçimlerinin (alabastron, amphoriskos, aryballos, oinochoe) çeşitleriyle devam eder. M.Ö.6-1.yüzyıllar arasında üretilmiş cam eserler arasında en büyük
payı, iç-kalıp yöntemiyle üretilmiş kaplar almaktadır. Bu süreçte birbirini izleyen üç üretim dönemi saptanmıştır. Her dönemin yeni bir form grubu, süsleme motifleri, kulp biçimleri ve renk kombinasyonları vardır. Akdeniz’i çevreleyen ülkelerde
yaygın olarak gözlenmelerine rağmen, kesin üretim yerleri henüz saptanamamıştır. Bu dönemde İskenderiye, Rodos, Kıbrıs, Güney İtalya ve Fenike’nin kıyı şehirleri olası üretim merkezleri olarak önerilmiştir. Ancak, özgün cam üreten birkaç cam merkezin varlığı daha mümkün gözükmektedir.




Yine bu dönemde, M.Ö.5.yy.da balmumundan yapılmış veya balmumu
sürülmüş tek parça bir dış kalıba erimiş camın dökülerek şekil verilmesi anlamına gelen “lost-wax” tekniğini kullanan yeni bir endüstri Persler’in himayesinde üretime başlamıştır. Modellerini dönemin madeni eşyalarından kopya eden bu endüstri çok özenle yapılmış lüks sofra takımları üretmiştir.Akhamenid Sülalesi yönetimi altındaki Pers imparatorluğunun II.Cyrus (İ.Ö.559-529) tarafından kurulmasıyla birlikte, bu devlet kısa zamanda sınırlarını genişleterek, antik çağın bir süper gücüdurumuna gelmiş ve Büyük İskender’in M.Ö.4. yüzyıldaki geniş kapsamlı hareketine kadar yaşamını sürdürmüştür. 

 Siyasal gücün egemenlik döneminde oluşturulan eserler, “Akhamenit” olarak adlandırılmıştır. Özellikle metal eserleri ile ünlü Akhamenit sanatında, camcılığın da önem taşımakta olduğu, Fossing’in saptaması ile belirginlik kazanmış.; Efes Phiale parçaları da bu belirlemede yol gösterici olmuştur.
Ayrıca, Fossing, Atinalı oyun yazarı Aristophanes’in “Akharnai’liler” adlı yapıtında (M.Ö.425) Pers Sarayını ziyaret eden Atina elçisinin altın ve cam kaplardan içki içmekte olduğunu söylediğini belirterek; bunu Pers cam sanatının varlığını gösteren bir kanıt olarak kullanmıştır. Daha sonra, Persepolis kazılarında cam kaplara ait parçaların ele geçmesi, Fossing’in tezini; Aristophanes’in oyununda Atina elçisine söylettiklerini doğrulamıştır. Öte yandan, Persepolis Apadana kabartmalarında ellerinde metal ve cam örneklerini tanıdığımız kaseleri tutan figürlerin betimlendiği de görülmektedir.
 Günümüzde, çeşitli dünya müzelerinde, özel koleksiyonlarda da Akhamenid cam kaselerine rastlanmaktadır. Bunların büyük çoğunluğu renksiz camdan, kaya kristali taklit edilerek yapılmıştır. Pers dönemine ait cam eserlerden oluşan en büyük buluntu grubu Persepolis’de M.Ö. 331 yılında Büyük İskender’in Akhamenit Krallığını zaptetmesi sırasında tahrip edilmiş olan Saray’ın hazine dairesinden ele geçirilmiştir. Diğer örnekler ise birbirlerinden oldukça uzak ve farklı özelliklere sahip yerleşimlerden elde edilmiştir. Bu nedenle bu endüstrinin İran toprakları içerisinde mi yoksa Batı eyaletlerinden birinde ve hatta imparatorluğun en dış sınırında yer alan Grek şehirlerinden birinde mi faaliyet göstermiş olduğunu belirlemek oldukça güçtür. Bununla beraber, Pers gümüş takımları ile aralarındaki yakın benzerlikler, bu endüstrinin nerede kurulmuş olursa olsun Akhamenid yöneticilerinin himayesinde faaliyet göstermiş olduğunu ortaya koymaktadır.




 Hellenistik dönemde (M.Ö.330-30) cam üreten başlıca iki önemli merkez vardır. Bunlardan ilki Suriye sahil şeridinde bulunan şehirler (örnek Fenike), diğeri ise Mısır Ptolemaios Krallığının baş şehri İskenderiye’dir. Suriye’de iç-kalıp
yöntemiyle üretilmiş geleneksel kozmetik şişelerinin üretimine M.Ö.l.yy.a kadar devam edilmiştir. Bunlara ek olarak yine kalıplama yöntemiyle oldukça çok sayıda kase üretilmiştir. Kaseler çoğunlukla kazıma yiv bezemelidir. Daha geç dönemlerde ise yumrularla veya kısa kaburgalarla bezenmişlerdir. İskenderiye’de üretilmiş olan cam eserlerin daha gelişmiş bir teknikle üretilmiş ve daha zarif görünümlü olduklarını görüyoruz. Kalıplama yöntemiyle üretilmiş ve kesme yöntemiyle bezenmiş bu kaplar aynı zamanda çok değişik biçimlerde üretilmişlerdir ve sanatsal yönleri de ağır basmaktadır. Bu dönemde İskenderiye cam ustaları mozaik üretebilecek ve iki cam tabaka arasına altından yapılmış bir levha “sandviç gold - glass” koyabilecek ustalığa ve bilgiye sahiptiler.
Bu grup eserlerden bir kısmı, Canosa grubu olarak bilinen ve M.Ö.3.yy.ın ikinci yarısına tarihlendirilen cam sofra takımları ile temsil edilmektedir. Bunların antik cam üreticileri tarafından planlanarak, tam set halinde üretilmiş ilk yemek takımları olduğu iddia edilmektedir. Akhamenit dönemi camlarında olduğu gibi, bu takımların üretiminde de, o günlerin seramik ve madeni eşyalarında yaygın olarak kullanılmış biçimler kopya edilmiştir. Bu dönemden başlamak üzere cam, özellikle gümüş yemek takımlarına ve kadehlere karşı daha cazip ve renkli bir alternatif olarak önem kazanmaya başlamıştır. 

 Suriye ve İskenderiye’de üretilmiş oldukları ileri sürülen cam eşyaların, İtalya,Güney Rusya ve Küçük Asya’yı içini alan geniş bir alan üzerine yayılmış oldukları görülmektedir. Üretimleri oldukça büyük emek ve masraf gerektiren cam eşyalar, diğer mallarla kıyaslandıklarında her zaman için daha
kıt ve pahalı mallar olarak kalmışlardır. Üretimleri de etkin Grek şehirlerinin zengin mensuplarının veya Hellenistik dönem kral ailelerinin himayesinde sürmüştür.
M.Ö.1.yy.a gelindiğinde Roma önem kazanmaya başlamıştır. Roma
dönemi cam endüstrisi, Hellenistik dönem cam üreticilerinden alınan ilham ve tecrübe ile kurulmuştur. Zaman içerisinde gelişerek bağımsız, yeniliklere açık ve camcılık sanatını Batı Avrupa yerleşimlerine tanıtan bir endüstri haline dönüşmüştür.
Cam bu endüstrinin gelişmesiyle bağlantılı olarak ilk defa daha ucuza ve büyük miktarlarda üretilmeye başlanmıştır. Endüstriye hız kazandıran kuvvet, cam üfleme tekniğinin tesadüfen fakat uygun zamanda bulunmuş olmasıdır. Bununla beraber camın çok az bulunan lüks bir meta olmaktan çıkıp yaygın olarak kullanılmaya başlanması yalnızca bu teknolojik gelişmeyle açıklanamaz. Bu hızlı gelişmede bazı diğer faktörlerinde önemli rolü olmuştur. Bu faktörlerin ilki erken imparatorluk döneminde ticaret faaliyetlerinin Augustus tarafından tesis edilmiş barış ortamı ile birlikte oldukça önemli derecede artmış olmasıdır. İkincisi ise M.Ö.1.yy.da Romalılar tarafından başlatılmış olan Doğu seferleridir. Suriye’nin ilhakı ve Romalıların Filistin ve Mısırla daha fazla ilgilenmeye başlaması çok uzun süredir cam üreten merkezlerle doğrudan ilişkide bulunmalarına neden olmuştur.



Romalıların, Augustus zamanında sivil mimaride geliştirmiş oldukları farklı mermer üslubunda olduğu gibi, değişik amaçlı cam eşya üretimi için de aşırı hevesli oldukları söylenebilir. Camı yalnızca gündelik eşyaların üretiminde değil, aynı zamanda mozaik, pano ve dış cephe kaplaması gibi dekoratif amaçlarla da kullanmışlardır. Camı, örneğin pencere camı olarak veya arkasını metal folye ile (altın veya gümüş) sırlayıp ayna olarak da ilk kullananlar yine Romalılardır.
Günümüzde pencere camları ve aynalar, gündelik hayatın o kadar doğal ve ayrılmazparçaları haline gelmişlerdir ki, bugün bu keşiflerin önemini kavramamız güç olmaktadır.
 Ayrıca erken İmparatorluk döneminde üretilmiş olan etkileyici sofra takımları ve gündelik eşyalar da bunların değerine gölge düşürmektedir. Cam mozaikler, panolar ve pencere camları, Roma dünyasının her tarafında cam şişelerle birlikte yaygın olarak kullanılmışlardır. Kısaca, Romalılar bugün çok doğal kabul edilen camın, tüm çeşitlerini üretebilmişlerdir Bu çeşitliliğe bakarak, Romalıların her tür yeniliğe ve deneye hevesli olduklarını söyleyebiliriz. Bu heves ve merak ustaların mahareti ile birleşince, henüz gelişmeye başlamış olan cam endüstrisinin çok başarılı bir sanata dönüşmesine neden olmuştur. Yeni formlar, teknikler, renkler ve süslemeler büyük bir şevkle uygulanmıştır.



Romalıların bu özelliğinden, bu döneme ait az sayıdaki kaynaklarda da söz edilmektedir. Bunlardan belki de en çok bilineni Trimalchio tarafından anlatılmış olan hikayedir. Bu hikaye, bir cam ustasının İmparator Tiberius’a hediye ettiği kırılmaz cam kaseyle ilgilidir. Kırılmaz camdan yapılmış bu kasenin bir özelliği de, çarpma sonucu veya benzeri bir nedenle çöken veya çentiklenen kasenin bir çekiç yardımıyla eski haline döndürülebilmesidir. Bu buluşu nedeniyle İmparator tarafından kesin olarak ödüllendirileceğine inanan bu usta tam aksine kral tarafından idam ettirilmiştir. Çünkü kral, bu sırrın öğrenilip yaygın olarak kullanılmaya başlamasıyla, altının tüm değerini kaybedebileceğinden korkmuştur. Bu hikaye camın M.S.1.yy. başlarındaki önemini ve Romalıların konu ile ilgili yeni buluşlara ve deneyimlere ne kadar açık olduklarını göstermektedir. Fakat, bu olay bazı araştırmacılar tarafından Roma dünyasının teknik gelişmelere karşı duyarsız olduğu şeklinde de yorumlanmaktadır. Ancak Roma cam endüstrisi tarafından üretilmiş olan eserler bu görüşü çürütmektedirler. Roma cam endüstrisinin büyüklüğü ve karmaşık yapısı bazı önemli noktaların saptanabilmesine olanak sağlamıştır. 


 İlk olarak cam tipleri, özellikle kaplar arasındaki farkların açıkça ortaya çıkması gereklidir. Bu cam kaplardan bazıları,
herkes tarafından da kolayca anlaşılabileceği gibi, lüks eşyalar olarak üretilmişler ve bugün olduğu gibi antik dönemde de sanatsal ağırlıklarına göre değerlendirilmişlerdir. Örneğin Kameo camları hiç şüphesiz bu kategori içinde yer almaktadır. Bu oldukça kıymetli parçaların bazıları işlevsel olmakla birlikte, bazıları yalnızca dekoratif amaçlarla kullanılmışlardır. Bu kategorinin hemen altındaki grupta ise, oldukça özenle üretilmiş ve dekore edilmiş sofra takımları yer alır. Kalıba üfleme tekniği ile üretilmiş ve ustası tarafından damgalanmış birçok cam eşya bu grupta yeralmaktadır. Bir alt kategoride ise, daha sıradan, günlük kullanım amacıyla üretilmiş fakat buna rağmen oldukça çekici olan, depolama ve servis amacıyla kullanılmış testiler, şişeler ve yassı şişeler  yer almaktadır. Son kategoride ise, büyük miktarlarda üretilmiş ve ucuza mal edilmiş parfüm şişeleri yer alır.
 18. yüzyılda Venedik Camcılığı gerilemiştir. 19. yüzyılda Sanayi Devrimi ile tekrar canlanmaya başlamış, Ortaya çıkan yeni üretim şekli ve kurallar çerçevesinde gelişme göstermiştir.
 Endüstri devrimi ile mekanikleşen cam üretimi, fabrikasyon camlar olarak kendini göstermeye başlamıştır. Artık kusursuz, milimetrik üretimler oluşmuştur. Ancak bir süre sonra, bu mekanikleşmeye karşı, tesadüfen yaratılan renkler, dokular ortaya çıkmıştır. Doğal biçim arayışları başlamış ve Art Nouveau ortaya çıkmıştır. 1880 -1910 yılları arasında Avrupa’da mimari, iç mimari, cam, grafik tasarım, illüstrasyon alanlarında kendini gösteren bir akımdır. Bu akım “Yeni sanat ya da kısaca still 1900 olarak da bilinir.13 Artık fabrika üretimi değersiz sayılmış, el ile yapılan üretimler değer kazanmıştır. Endüstrinin sanatı yok etme fikrine tepki olarak doğan Art Nouveau, konularını doğadan almıştır. Biçimleri incelterek, uzatmıştır. Asimetrik bir düzene hakim olan bu akım, bitkisel ve geometrik biçimler, insan ve hayvan figürleri ile gelişimini sürdürmüştür. Amerika’dan Louis Comfort Tiffany, Fransa’dan Emile Galle ve Rene Lalique, bu anlayışın öncülerindendir. Üç sanatçının da ortak özelliği; firma sahibi olmaları ve yaptıkları her çalışmada, fonksiyonellik yanında heykelsi özelliklerin de bulunmasıydı. Bunun sonucunda bireysellikleri ön plana çıkmıştır. Lalique, kalıba üfleme yaparak elde ettiği formların buzlu yüzeylerine,
kabartma desenler yapmıştır. Hayvan ve kadın figürlerini, birlikte kullanarak küçük heykelcikler, vazolar, mücevher tasarımları, parfüm şişeleri yapmıştır. Bir cam sanatçısının oğlu olan Emille Galle, aldığı botanik eğitimini, yaptığı çalışmalarına yansıtmıştır. Tiffany de aynı Galle gibi, çiçek motiflerini, çalışmalarına uygulamıştır. Yaptığı çalışmaları arasında, vitraylarının önemli bir yeri vardır. Cam parçalarının boyanarak fırınlanması, onun için yeterli değildi. Daha fazla renk çeşidi isteyen Tiffany, “Favrille” adını verdiği bir teknik bulmuştur. Bu teknikte; cam yüzeyi
boyanıp, yüzeyde boyama ve kazıma yapılmaktadır. Bunun sonucunda sınırsız sayıda ve renkte cam elde etmiştir. Camları birkaç kat üstüste koyarak da derinlik etkisi vermiştir.

fikri geçerliliğini korumuştur. I. Dünya Savaşı’nın başlaması ile Art Nouveau, geçerliliğini yitirerek, yerini 1920 ve 1930’larda etkisini gösteren Art Deco’ya bırakmıştır. Art Deco’da, simetrik düzen, hayvan figürleri, çıplak kadın figürleri, sitilize edilmiş bitkiler hakimdir. Art Deco, Fransa’da dekoratif sanatlar, iç mimari ve mobilyada etkili olmuştur. O dönemde İtalya ve tüm Avrupa ülkelerinde ustaların dışında bir de tasarımcının bulunması fikri geçerli iken, Murano’da cam ustalarının, tasarımcı olma
Camcılık, Avrupa’dan Amerika Kıtası’na ilk ithal edilen endüstri koludur. 18. yüzyılda kurulan bu sanayi, 19. yüzyıl boyunca gelişimini sürdürmüş, cam eritilerek, demir kalıplarda preslenmiş ve bu presleme tekniği ile de seri üretime başlanmıştır. Yirminci yüzyılın ikinci yarısından itibaren, İtalya’da bulunanan cam fabrikaları, tasarımcılar ve serbest şekillendirme ile çalışan sanatçılar için çalışma mekanı durumuna gelmiştir.






Türklerde Cam
Cam sanatı ve endüstrisi, Malazgirt Zaferi’nden (1071) sonra Selçuklu Türkleri’nin, Anadolu’ya yerleşmesi ile başlamıştır. Medrese, cami gibi yapılarda kullanılan cam, şişe, tabak, kadeh yapımında da görülmüştür. Osmanlı Cam Sanatı, Selçuklular’ın etkisi altında gelişmiş, daha sonra da kendi üslubunu oluşturmuştur. 16. yüzyıl, Osmanlı İmparatorluğu için her alanda gelişmenin olduğu bir yüzyıl olmuştur. İstanbul’un fethinden sonra bu şehir, Osmanlıların cam üretme merkezi olmuş ve cam sanayisinde büyük bir gelişme gözlenmiştir.
Padişah III. Murat Dönemi’nde, Padişah’ın oğlu Şehzade Mehmet’in sünnet düğünü nedeniyle düzenlenen şenlikleri anlatan Surname-i Hümayun’daki minyatürlerden, o dönemlerde cam sanayinin yapıldığı sonucu çıkmaktadır. Bu minyatürlerden bir tanesi, 16. yüzyılda Nakkaş Osman tarafından yapılmıştır. Camcı esnaf, Padişah huzurunda geçit töreni yaparken tasvir edilmiştir. Bu minyatürün alt kısmında tekerlekli bir platform üzerinde seyyar cam fırını betimlenmiştir. Bunlar gezici cam atölyeleridir. Etrafındaki işçiler cam yapmaktadırlar. Kullandıkları aletler, günümüzdekilerle hemen hemen aynıdır. Arka planda ellerinde düz şişeler tutan kavuklu figürler görülmektedir. Bu şişeler uzun boyunlu, huni ağızlı Bizans
Şişeleri’ne benzemektedir. Camcı esnaf bilgi ve hünerlerini cam eşya üretip, padişaha hediye ederek göstermektedirler.
III. Ahmet’in çocuklarının sünnet törenini anlatan minyatürü ise 18. yüzyılda Levni resimlemiştir. Cambazlar, kafaları üzerindeki tahta tepsilerde, cam vazolar taşımaktadır. Akrobatlar, camlarla gösteri yapmaktadır. Bir diğer minyatür vitray yapanların geçişini gösterir. Sultanın eğlenmesini canlandıran minyatür de ise çiçekler cam vazo içinde tasvir edilmiştir. Resmedilen bu miyatürler, Türk camının, daha çok saray ve çevresi, varlıklı kesim için üretildiğini işaret eder. Osmanlılarda cam sanatı, padişahın desteği ile saraya bağlı olarak üretimini sürdürmüştür. Üretim sürekli kontrol altında tutulmuş ve belirlenen kurallara göre yapılmıştır. Bu kuralların dışında üretilen ürünler kırılıp, yapan ustalar da
cezalandırılmıştır. Yakıt malzemesi olarak odun kullanılmış ve bu da saray tarafından karşılanmıştır. Gerekli her türlü sosyal ve ekonomik imkanlar sağlanmıştır. Çalışanlardan herhangibiri sakatlanıp ya da yaşlanıp çalışamayacak duruma gelir ise, mağdur durumda kalmamaları için vakıflar kurulmuştur.


Kaynakça1:Başlangıcından geç antik dönem sonuna kadar Anadolu da Cam  EMEL ERTEN YAĞCI
Kaynakça2:Milattan önce binde Anadoluda cam üretimi ve tasarımı:doktora tezi ŞENİZ ATİK
kaynakça3:1950 den günümüze cam heykel sanatı ASLI KARSLIOĞLU


kaynakça4:plastik canatlarda cam malzemenin uygulanışı NAZLI GÜLGÜN ELİTEZ

You Might Also Like

0 yorum